Şaka bir yana, hamilelik sürecim boyunca bu zamana kadar etrafımda duyduğum ve okuduğum hamilelik triplerinin birçoğunun vuku bulmadığı bu beden, şiddetli bir lohusalık sürecini, sancılı bir şekilde atlatmış bulunmakta.
O dönem, adının bu olduğunu bilmeden müthiş bir değişim içinde buldum kendimi. Daha önceden, her insanın bir iyi tarafının bulunduğuna ve herkesin ikinci bir şansı (ki bazen daha fazlasını) hakettiğine inanan ben, bu dönemde bırakın şans tanımayı herkesin her dediğinin altında kötü niyet arar hale gelmiş ve tüm insan aleminin kötülükle beslendiğini düşünür olmuştum. Daha önceden karşımdakini kırmamak adına kelimeleri özenerek seçme çabasında olan ben, artık dilimle, annem ve kocam da dahil tüm çevremin öfke ve gözyaşı sebebi olmuştum. Hal böyle olunca ilişkilerimin en derinden yaralandığı dönem olmuştu, lohusalık dönemi. Şanslıysanız, etrafınızda sizin özünüzü bilen ve bu dönemin geçici olduğunu kabul edebilecek farkındalığa sahip olan ve sizi, "size rağmen" idare eden kişiler vardır. Ama bunun tam tersinin olması da olası...
Düşünülebilir ki; bunca şey yaşanıyorken nasıl olurda insan kendine engel olamaz? Olunamıyor... Belki çok iddialı olacak ama olunabilse, ben olurdum.
Peki nedir bu lohusalık sendromu? Bilimsel açıklamaları farklı yerlerde tabi ki var. Hormon değişiklikleri, hiç alışık olunmayan yepyeni bir yaşam ve birgünde omuzlarınıza bırakılıveren kocaman sorumlulukların dışında benim hep savunduğum birşey daha var. Hamileliğin ilk gününden itibaren gerek aile içinde gerek sosyal çevrede hep ekstra hassasiyet gören annenin doğumdan sonra tüm gözler bebeğe çevrilip de, kendisi bir kenarda kalınca, kendini içi boşalmış bir çuval gibi hissetmesi. İçindeki canla hayatı paylaşmaya alışmış, tek nefes tek soluk olmuş anne, artık elini attığında o muhteşem kıpırtıyı duyamayınca bile kendini başka hissediyor. Zaten neyin doğu neyin yanlış olduğunu henüz bilemeyen ve daha önce hiç çocuk büyütmemiş olan acemi annenin üzerindeki şaşkınlık devam ederken bir de çevredeki her kafadan bir ses şeklinde yükselen "yaptırımlar" büyük bir volkanın alevlenme sebebi oluyor. "Üşür o çocuk" "Aç bu çocuk" "Sütün mü gelmiyor" Bunlar da ayrı bir yazı konusu olur ya neyse...
Bu dönemdeki hisleri değiştirmek her ne kadar elde olmasa da, insanlardan maksimum ölçüde uzak kalarak, bebeğinizle sakin ve başbaşa daha uzun zaman geçirerek hem daha az şey duymuş hem daha az şey söylemiş olursunuz. Bu da olası kriz durumlarını en aza indirir.
Bu dönemin süresi kişiden kişiye değişse de, okuduklarıma göre en fazla 1 yıl sürüyormuş. Bu da insanın ilişkilerini altüst etmek için oldukça uzun bir süre. Yine de bunun geçici olduğunu bilmek güzel. Hiçbirşey aynı kalmıyor sevgili anneler. Herşey düzene giriyor. Allah tüm acemi annelerin yardımcısı olsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder