Rabbim kimseyi evlatsız bırakmasın. Hele ki onun tadını almışken birdaha onsuz günlerimize bizleri geri döndürmesin. Ama çocuk işi zor zanaat vesselam. Omuzunda kocaman bi sorumluluk. Onunla yatıp, onunla kalkmak olarak özetlense de, bahsi geçen süre içindeki zaman dilimi aklını yitirmemek için çabalayan bir anneye upuzuuuun bir koca gün :)
Peki biz ne yapıyoruz bu koca günde? Sabahları "anneee anneeee" nidalarıyla gözü yarı açık yarı kapalı yataktan fırlayan ve artık iki oda arasındaki rotayı ezbere saniyede aşan annenin bebeğini kucaklamasıyla güne merhaba demesi...Üstelik henüz kendisi için gün aymamışken :) Yatak keyfi hiç bize göre değil. Daha doğrusu oğluma ters. "Uyandık işte biran önce işe koyulalım" modunda kendileri. Acaba elimi yüzümü yıkamama müsade var mı diye bi yoklama seansı... Belki inandırıcı değil ama haftada birkaç gün yüzümdeki ağırlığı ancak öğlen farkediyorum. Çünkü o sabahlarda anlayamadığım bir krizi çözmekle meşgul oluyorum. Velevki krizsiz başladığımız bir gün ve ben elimi yüzümü yıkamak için 5 dakikalık bir zaman dilimine sahip oldum, kendileri beni mümkün mü ki kapının dışında beklesin. Sabahın o saatinde bana göstermek istediği bir oyuncağı mutlaka olur ve yine mutlak suretle tuvalet kapımız açıktır, karşımda bir oyuncağını tanıtma çabasında olan minik adamı dinleyerek zaruri ihtiyaçlarımı biran önce tamamlama çabasına düşerim. Ohhh neyseki düşlerimi fırçalayacak kadar geniş bir zamanım oldu. Şimdi sıra minik oğlumda. Haydi bakalım bezini değiştirelim, üzerini giydirelim diye çabaladığım esnada "anne" çığlıkları yerini "mama mama mama" diye ağlamalara bıraktı. O an kapıdan sesini duyan olsa 2 gündür kendisinin aç olduğunu düşünür muhtemelen. 2 yılın sonunda artık eminim ki karnını doyurmak için biraz daha bekleyebilir. Ama çığlıklarına yenik düşen ben, her sabah pes edip kirli bezi dışındaki herşeyi ortada bırakıp kahvaltı hazırlamak için mutfaga gidiyorum. En azından hazırlık kısmında sesini biraz olsun kısmasını sağlamak için televizyonda çizgifilm açtıktan sonra "bu sabah onun için farklı ne yapsam" derdine düşüyorum. "Sebzeli omlet?" "Bence de harika fikir" Hemen deretotunu maydanozu sirkeli suya yatırıp, kendisinin peynirini zeytinini vs. hazırlıyorum. Şimdi yumurtasını pişirip, dünyaları yiyecek! oğlumun kahvaltısını önüne koyacağım. Çizgifilm de bir yere kadar gittikçe sabırsızlanan Tuna sesini kademe kademe arttırarak beni güne hazırlıyor. "Peki tabağın işte burda, hadi kahvaltıya başlayalım" "Aaa peçeteyi unutmuşum" (ya da meyve suyu vs.) "Arkamı dönmemle tabağa saldırması bir olur, önce onu uzaklaştırayım." Zaman zaman dalgınlıkla tabağı uzaklaştırmayı unuttuğum oluyor. Tabağın yere inmesinden tutun da, 1 bardak suyun o canım omlete dökülmesine kadar çeşitli suikastlerine kurban gittiğim olmuştur. Merhaba yeni onlet :) Yine böyle bir kazanın olmadığını ve herşeyin yolunda gittiğini varsayalım. İlk yudum başarıyla yutuluyor. İkinci ve üçüncü de öyle... Tamam ama 4. yudumda doymuş olman imkansız. İşte şimdi sahne benim! Gittikçe artan ses tonumla 4. yudumu da ağzına alması için ısrar ediyorum. "Bak bak bak bunu ye bal da vericem" "Al al al bak şimdi kanalı değiştiricem" "Amaaaan televizyon da ne başlayacakmış" ... Yaratıcılığımın sınırı yok. Kurduğum cümleleri buraya yazarsam olay gittikçe sıkıcı olabilir. Ki benim için öyle oluyor...İkimizin de yorularak tamamladığı bir kahvaltının daha sonuna geldik. Altı üstü bir kahvaltı, nasıl oluyor da mama sandalyesinin altı bu kadar batıyor anlamıyorum. Ekmek kırıntılarına ve domates yumurta döküntülerine basmaması için önce orayı halletmeliyim. Saatlerimiz 07:30-08:00 arası. Mutfak tezgahını toparlayarak rutin işlerimize başlayalım. Bulaşık makinası boşaltılacak ama Tuna benden önce atladığı için bacağımla onu oyalamaya çalışarak boşaltmak, ister istemez daha fazla zaman alıyor. Bir anlık dikkatsizlikle onun ordan alıp yere attığı bardakları da olmamış varsayıyorum. "Hadi gel üstün de batmış onu da değişelim" Eveeet bunu da hallettikten sonra babamızın geceden kalan oturma odası düzenini günlük düzenimiz haline getirmek için oraya giriyoruz. Giriyoruz diyorum çünkü Tuna hala bacaklarımın arasında geziyor. Neyse ki burası kısa sürüyor. Şimdi Tuna'nın gece yatmadan önce sadece dağıtmaktan hoşlandığı 2 sepet oyuncağı toparlayalım. Ve yatağı, ve kıyafetleri, ve geceden kalan biberonları... Odayı da havalndıralım. "Aaaa şuruplarını unuttuk!" "Koş koş koş mutfağa" Bunu da hallettikten sonra yatağımı ve kendi odamı toparlama işine giriyoruz. Yine bir sürü kirli çıkmış. Nevresimin de değişim günü bugün. Haydi bakalımm onu da halledelim. Tuna yeni açılan nevresimde yuvarlanmaya bayılır. "Oğlum geç de çarşafın ucunu düzelteyim" "Annecim düşersin zıplama nolur yatakta" Bu durumda, "Ona rağmen" çarşaf değiştirmeye çalışmak daha da oyalayıcı oluyor. Neyse şimdi bir de kirlileri ayıralım makineye atalım. "Oğlum yatma şu kirli çamaşırların üstüne!" "Ya basma nolur şu makinenin düğmelerine" Neyse bunu da hallettik. Saatlerimiz 10:30- 11:00 civarı. Tuna vızırdamaya başladı. Çünkü artık oyun istiyor. "Hadi biraz araba sürelim" "Bak arabaların o sepette, hadi araba seçelim" "Hayırrrr o sepette diğer oyuncakların varrrr!" Dökmese iyiydi. Oynamayacak biliyorum çünkü. Neyse bırakalım dağınık kalsın. "Allahım bu çocuk dizlerinin üstünde nasıl bu kadar rahat gidiyor? Halbuki benim ikinci turda bacaklarım ağrıyor" "Ben oturarak sürsem annecim?" "-Ihhhhhh! " (Kaşlar çatıldı) "Tamam peki hadi devam..." "Yerler de tozlanmış, süpürmek gerek...Neyse..." Düt düt, vın vın, düt düt, vın vın... "Peki neden sinirleniyosun şimdi? Oynuyoruz işte :( " Saat 12:00 e yaklaştı. Tuna'nın iyice uykusu geldi. "Hadi eee eee yapalım" Maalesef hala sallayark uyuyan 13 kiloluk oğlumu şiddetle ağıran topuklarıma rağmen sallamaya başlıyorum. Neyseki kısa sürdü 5-10 dakika da uyudu. Çamaşırlar da bitmiş. Şunları asayım da yenilerini atayım. Ama önce kuruları toplamalıyım. Bunu da hallettik... Uyandığında yine mama diye ağlayacak hemen bir çorba pişireyim. Kendime de bir kahve pişireyim de keyif yapayım. Offf bu da ne şimdi, sabah çekmeceden aldığı büskiviyi yerlere dökmüş. Şurayı da bi halledeyim. Akşama ne pişirsem acaba? Market listesi hazırlayayım. Eti de dolaptan çıkartayım. Kahvemi içeyim. Birilerini arayıp iki sohbet de mi etmeyelim. :) Kısa! bir telefon görüşmesi... Oğlum saolsun bana jest yapmadığı sürece 1 saatte uykusunu tamamlıyor. Bebefondan sesi geldi bile. "Günaydın annecim, uykunu aldın mı? Gel bezini, üstünü değişelim" Çorba içme faslımız da kahvaltıyı aratmıyor tabi... Ellerimizi yıkamaya gidince suyla oynamak aklına düşer illla ki... "Çup çup..." Hemen suyunu hazırlayalım biraz suda oynasın. Leğenler oyuncaklar ortaya çıksın. O suyla oynarken yanından ayrılmamaya özen gösteriyorum. Ben de banyoya oturup kitap okuyayım, telefonumu karıştırayım... Oyunun sonunda banyo telef olmuş halde Tuna'yı kurulamaya götürüyorum. Dönüp banyoyu toparlıyorum ki genellikle tekrar suya girme isteği oluyor. Yine bir ikna seansı...Saat 14:00 civarı... Akşam yemeğimizi hazırlayalım. Tuna oyun istiyor, ben yemek yapmak! Tuna tezgaha çıkmak istiyor, ben yemek yapmak! Tuna, tezgahtakilere saldırıyor, ben yemek yapıyorum! Tuna,ben,Tuna,ben...Ve bu süreci de bazen sancılı bazen sakin tamamlıyoruz. "Sen oyun oyna, ben de yanına biraz uzanayım olur mu annecim?" Şanslıysam 10 dakika sonra, genelde daha kısa bir süre sonra kafama yediğim bir oyuncakla oyuna davet ediliyorum. Neyse ki güneş gitmiş, biraz parka çıkmak ona da iyi gelir. Hadi çantamızı hazırlayalım...Kendimiz de hazırlandıktan sonra parka çıkıyoruz. Birlikte biraz da orda oynadıktan sonra eve dönüp babamızı karşılamamız gerek. Babamız geldiğinde ilk 15 dakika benden koptuğu anlar. Muhtemelen 16. dakika da "anniiieee" diye bana sarma faslına geçiyoruz. "Biraz daha babanla oyna ben de masayı hazırlayayım olur mu?" Yine şanslıysam babasına dönüyor ama inadı tutarsa masa hazırlama kısmında da bacaklarımla bir bağ kuruyor. Veee akşam yemeği. Allah'ımmm ben de neden bu kadar acıktım diyorum öğle yemeği yemeyi unuttum! Zaten kahvaltımı da ayak üstü yapmıştım. Neyse hemen oturup yemek yemek istiyorum. "Tuna al annecim bi kaşık sanaa, bi kaşık sanaaa, bi kaşık sanaa..." Genelde krizler sonunda, açlığın ve günün yorgunluğunun verdiği sabır tükenmişliğiyle sinirlerim tavan yapıyor. Kahvaltı ve öğle yemeği kadar ısrarcı olamıyorum. Masayı toparlayıp yemek faslını da bitirdikten sonra Tuna'nın gözünün içine bakmaya başlıyorum. "Bir kerecik ya bir kerecik esne oğlum lütfennn" Ve çoğu gün nerdeyse ilk defa sırtım minderle buluşup, onun uykusu gelene kadar ki sevimli triplerini izliyorum. Uykusu geldiği an bezini değişip,pijamalarını(ki bence Tuna'ya en yakışan kostüm :) ) giydirip, sütünü hazırlayıp, şurubunu içirip yorgun ayak bileklerimle buluşturuyorum. Ve benim için günün en sakin saatleri başlıyor. Yorgunluktan olsa gerek bu süre çok uzun sürmeden koltuğun üzerinde sızmış halde kalıyorum. Ta ki canım kocam beni yatağımıza geçirinceye kadar :)
Ben burda daha, düğün dernek, hastalık, temizlik, misafir, alışveriş, kuaför vb. gibi istisna durumların olmadığı sıradan bir günü yazdım. O gibi durumlarda halim çok fena :(
Yine de yazımın başında dediğim gibi Rabbim bize onu tattırmışken, birdaha onsuz günlere döndürmesin...
Tuna sayesinde olmazları olur ettim, deli gibi bir enerji yükledim kendime ve kendimi aştım. Ben onu ilmek ilmek işledim, o da beni... Ömrümün en güzel yanı, iyi ki hayatımızdasın...Seni herşeyden çok seviyorum!




Hiç yorum yok:
Yorum Gönder