26 Aralık 2014 Cuma

Dikkat Lohusa Var!

Çevrenizde lohusalık sürecini henüz atlatamamış bir yeni anne varsa, size tavsiyem kendisinin göz mesafesinden uzakta durmanız :)
Şaka bir yana, hamilelik sürecim boyunca bu zamana kadar etrafımda duyduğum ve okuduğum hamilelik triplerinin birçoğunun vuku bulmadığı bu beden, şiddetli bir lohusalık sürecini, sancılı bir şekilde atlatmış bulunmakta. 
O dönem, adının bu olduğunu bilmeden müthiş bir değişim içinde buldum kendimi. Daha önceden, her insanın bir iyi tarafının bulunduğuna ve herkesin ikinci bir şansı (ki bazen daha fazlasını) hakettiğine inanan ben, bu dönemde bırakın şans tanımayı herkesin her dediğinin altında kötü niyet arar hale gelmiş ve tüm insan aleminin kötülükle beslendiğini düşünür olmuştum. Daha önceden karşımdakini kırmamak adına kelimeleri özenerek seçme çabasında olan ben, artık dilimle, annem ve kocam da dahil tüm çevremin öfke ve gözyaşı sebebi olmuştum. Hal böyle olunca ilişkilerimin en derinden yaralandığı dönem olmuştu, lohusalık dönemi. Şanslıysanız, etrafınızda sizin özünüzü bilen ve bu dönemin geçici olduğunu kabul edebilecek farkındalığa sahip olan ve sizi, "size rağmen" idare eden kişiler vardır. Ama bunun tam tersinin olması da olası...
Düşünülebilir ki; bunca şey yaşanıyorken nasıl olurda insan kendine engel olamaz? Olunamıyor... Belki çok iddialı olacak ama olunabilse, ben olurdum.
Peki nedir bu lohusalık sendromu? Bilimsel açıklamaları farklı yerlerde tabi ki var. Hormon değişiklikleri, hiç alışık olunmayan yepyeni bir yaşam ve birgünde omuzlarınıza bırakılıveren kocaman sorumlulukların dışında benim hep savunduğum birşey daha var. Hamileliğin ilk gününden itibaren gerek aile içinde gerek sosyal çevrede hep ekstra hassasiyet gören annenin doğumdan sonra tüm gözler bebeğe çevrilip de, kendisi bir kenarda kalınca, kendini içi boşalmış bir çuval gibi hissetmesi. İçindeki canla hayatı paylaşmaya alışmış, tek nefes tek soluk olmuş anne, artık elini attığında o muhteşem kıpırtıyı duyamayınca bile kendini başka hissediyor. Zaten neyin doğu neyin yanlış olduğunu henüz bilemeyen ve daha önce hiç çocuk büyütmemiş olan acemi annenin üzerindeki şaşkınlık devam ederken bir de çevredeki her kafadan bir ses şeklinde yükselen "yaptırımlar" büyük bir volkanın alevlenme sebebi oluyor. "Üşür o çocuk" "Aç bu çocuk" "Sütün mü gelmiyor"  Bunlar da ayrı bir yazı konusu olur ya neyse...
Bu dönemdeki hisleri değiştirmek her ne kadar elde olmasa da, insanlardan maksimum ölçüde uzak kalarak, bebeğinizle sakin ve başbaşa daha uzun zaman geçirerek hem daha az şey duymuş hem daha az şey söylemiş olursunuz. Bu da olası kriz durumlarını en aza indirir.
Bu dönemin süresi kişiden kişiye değişse de, okuduklarıma göre en fazla 1 yıl sürüyormuş. Bu da insanın ilişkilerini altüst etmek için oldukça uzun bir süre. Yine de bunun geçici olduğunu bilmek güzel. Hiçbirşey aynı kalmıyor sevgili anneler. Herşey düzene giriyor. Allah tüm acemi annelerin yardımcısı olsun...



24 Aralık 2014 Çarşamba

Tuna'nın Doğumu

Şanslıyım ki oğlum bana çok rahat ve keyifli bir hamilelik yaşattı. Doğum anına kadar hayatımda çok büyük değişiklikler yapmadım. İşime devam ettim, yemeklerimi pişirdim, evimi temizledim ve bol bol gezdim :) Günlük rutinimi son dönemlerde biraz daha slow motion devam ettirdim. Bu süre zarfında sık sık varlığını hatırlatan tekmeleri, 3 numara büyüyen ayaklarım ve kocaman karnım dışında hayatımı kötü yönde etkilemedi. Bilmiyordum ki tüm gücünü doğum sonrasına saklıyormuş :)
Tuna 7. ay itibariyle doğum pozisyonuna geldiğinden, belli bir dönem erken doğum riskim oldu. Ama çok şükür ki 9. aya girdiğimizde o hala karnımdaydı.
Normal doğumu hiç düşünmedim ben. Evet normal doğum yapmam için bir sürü önemli sebep sunanlar oldu. Keza okuduklarım da o yöndeydi. Ama kendimde o cesareti hiçbir zaman bulamadım. Düşüncesi bile beni ürkütüyordu. Sezaryen için tarih almaya gittiğimde aniden doğuma alınmam gerektiği söylendi. Çünkü Tuna'nın boynuna kordon dolanmış ve kalp atışları çok yavaşlamıştı. Kordon boyu çok kısa kaldığından bebek için de, benim için de hayati tehlike yaratıyormuş; ki ben detayları doğum sonrasında öğrendim. Çok şükür sağlıkla kucağımıza alabildik yavrumuzu.
Bana planlı yaşamanın saçmalık olduğunu öğreten en büyük gündü Tuna'nın doğduğu gün.
Oysa ben, doğum yapacağım tarihi öğrendiğimde annem ve kardeşim uçak biletini alacaktı.
Ben doğum yapacağım tarihi öğrendiğimde hastane için hazırladığım ufak hediyeliklerimin son rötuşlarını yapacaktım.
Ben doğum yapacağım tarihi öğrendiğimde hastane çantamızın son eksikliklerini tamamlayıp fermuarını kapatacaktım. Çantayı almak için eve bile uğrayamadan doğuma gittim. Ne olduğunu anlamadan...
Çok zor bir gündü benim için...Annemden, kardeşimden uzak...Onlar telefonun diğer ucunda benim için büyük korku içinde...Zordu, düşünürken bile yaşıyorum halen o günü...
Doğuma gidişim ve onun çığlığını duyana kadar ki süre boyunca hep ağladım. Adı korku mu, neyle karşılaşacağını bilmezlik mi, hazırlıksızlık mı bilmiyorum ama birşeylerin planlarım dışında gitmesi beni uğultular içine almıştı sanki.
Ve sonra doğum anı...Ayrı bir yazı konusu olabilir bence başlıbaşına...Öyle özel ve öyle tarifsiz ki...Sırf o anı yaşamak için defalarca doğum yapabilirim :) O'nun çığlığıyla karışan gözyaşları...Onu görmek için çıldırışın...Rabbim (anne olmayı hakeden) her kadına yaşatsın bu mutluluğu.
Ve nihayet sağlıkla, küçük oğlumuz kucağımızdaydı... 08.10.2013 Salı/18:00

21 Aralık 2014 Pazar

Ve biz...

Bundan 14 ay önce kendimi tanıtacak olsam, adım soyadımla başlardım muhtemelen. Ama artık ''Tuna'nın Annesiyim'' ve bundan çok mutluyum. 2011 yılının Mayıs ayında evlenmiş ve 8 Ekim 2013 'te yakışıklı oğlumu kucağıma almış bulunmaktayım. (Rabbim'e binlerce şükür) Tam da bugün Tuna'lı hayata start verdik ve bambaşka bir dünyanın kapılarını açtık. Çok mu masal cümlesi gibi oldu? Ama yaşadığımız tam olarak buydu...
Çok uzun zamandır aklımda olan ama zamansızlık yüzünden sürekli ertelediğim birşeydi bu yeni blogu oluşturmak. Bugün zincirlerimi kırıp ve gözlerimden akan uykuyu kısa bir süre erteleyip başladım uğraşmaya.
Neden bu blogu oluşturmak istedim?
Oğlum için hamilelik ve sonrasında fırsat buldukça yazdığım satırların bir kopyasının da burda bulunmasının daha garanti olduğunu düşündüm.
Tuna doğduğundan beri internet kotamı sürekli aştım. Çünkü tırnağının ucundaki bir değişikliği bile araştırıp, okuma merakım oldu. Ben herkesin deneyimlerinden faydalanırken ne kadar mutlu oluyorsam, istedim ki bugüne dek yaşadığımız deneyimler de başkalarına fayda sağlasın.
Teknolojiyi kullanmak bir gereklilik. Hele de benim gibi kilometrelerce uzaklara çıkıp gelmiş biri için sosyal portallar mesafe kısaltıcı en güzel ve en keyifli yöntem oluyor.
Velhasıl kelam, umarım herşey yolunda gider, bol bol zamanım olur da tüm bu isteklerimi gerçekleştirmek adına birkaç satır yazabilirim burada.
Sanırım gözkapaklarımla mücadeleyi kaybediyorum.
Hadi bana iyi geceler :)